2.11.09

İZMİR DOĞAL YAŞAM PARKI




























































İzmir karşıyaka semtinde sasalı denilen bir yerde,

Çocuklarla nereye gideceğimizi düşünürken birden aklımıza doğal yaşam parkı geldi. Hep kulaktan dolma duyuyorduk merak edip yola çıktık.

İzmir doğal yaşam parkı 2 bin 345 metre karelik bir alana kurulmuş etrafı kapalı bir alanda, yırtıcı hayvanlar timsah, arslan, yılan kertentele, kaplumbağa, fil yani aklına gelen bütün hayvanlar bulunuyor. Mağarayı andıran özel bölmeler, maymunlar, haaa papağanlar için de ayrıca bölmeler oluşturulmuştur. Oda kafes şeklinde çeşitli yabani kuşgillerin mekanları da var.
Hiç adını duymadığımız, görmediğimiz hayvanlar da var. Ayrıca çocuklar içinde bir bölüm açılmış, çocuklar köpekler, keçiler, tavşanlar atlar, eşekler le oynayabiliyorlar ve çok eğleniyorlar. Alan çok büyük olduğu için yürümekten ayaklarımız çok yoruldu ve dinlene dinlene 4 saat te gezebildik. Hatta her yerini de tam inceleyemedik. Orada en ilgincleri kocaman bir alanda sadece 1 tane aslan var ve o da saklanıyor. Yırtıcı hayvanların kaldığı yerlere büyük kütük parçaları yerleştirmişler ve bir tane aslanı göremedik ve resimlendiremedik. Odunlarla aslanın rengi aynı;) Resimde görülen kaplumbağa tam 30 yaşındaymış. Zürafalar çok sıcak kanlıydı taa yanımıza kadar geldiler zürafaya dokunabildik.

Birde kapalı bir alan üzeri naylonlarla kaplı ve içeri buharla dolu. İçeri girdiğinizde resmen nefesiniz açılıyor. Burada sera bitkileri gibi bitkiler, kuşlar kaplumbağalar, yabani hayvanlar, yabani sevimli maymunlar da var.
Kesinlikle yorulmamanız için bisiklet lazım.;)) Doğal yaşam parkı hem eğlenceli, hemde yorucu.

Orada gördüğümüz en ilginç şey de Erkek wc.nin kapısının üzerinde horoz resmi ve kadın wc.nin kapısının üzerinde de tavuk resmi vardı;) Yani orada ki herşey doğal. Ayrıca kafetaryalar da var. Çoluk çocuk yorgunluğunu atmak için kendini kafetaryalarda alıyor.

Ulaşım. İzmirden vapurla karşıyakaya geçtik ve oradan otobüsle gittik. Yol çok uzun ve karışık olduğu için otobüsü tercih ettik arabayla gitmedik. Bizim için çok eğlenceli bir gündü. Ama yorgunluktan da mahvolmuştuk.




24.10.09

MEVSİMSEL GRİP VE DOMUZ GRİBİ

MEVSİMSEL GRİP;

Grip, Influenza adı verilen bir virus tarafından oluşturulan, ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlayan bir enfeksiyon hastalığıdır. Daha sonra hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma, gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtiler eklenir ve bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı, kusma görülebilir. Ateşin 39°C nin üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek olanaksızlaşmakta ve hastaları mutlaka 3-7 gün yatağa mahkum etmektedir. Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolmakta ancak halsizlik belirtilerin kaybolmasından sonra da devam etmekte, hatta 2 hafta kadar sürebilmektedir. Bazı durumlarda burun akıntısı durduğu zaman ciğerlere kadar inerek öksürük durumunu ortaya çıkarır. Bu grip havaların soğumaya başlamasıyla birlikte ortaya çıkan grip tir. Kesinlikle domuz gribiyle karıştırılmaması gerekir. Genellikle sonbahar ve ilk baharda ortaya çıkar.

Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyretmekte ve ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Bu kadar ciddi tablolara yol açabilen grip halk arasında çok sık olarak soğuk algınlığı ile karıştırılmaktadır. Soğuk algınlığı ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösteren, halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmeyen bir hastalıktır.

DOMUZ GRİBİ;

H1N1(domuz gribi) Türkiye’nin bir çok yerinde görülmeye başlandı. Her yıl ticari pazar yapılsın diye bir virüs çıkarılıyor ve kimyasal silah haline getiriliyor. Önceki yıl rus gribi, geçen yıl tavuk gribi, bu yıl domuz gribi çıktı. Kesin seneyede ayı gribi çıkar. Tüm insanlar uygun zamanda ve uygun yerde huzursuz ediliyor. Türkiyeye getirilecek aşılar ne kadar etkili, yan etkileri nelerdir ? Acaba genlerimizle mi oynanıyor ? şimdilik bu sorulara cevap verebilecek bir yetkili yok ama aşıları hemen ülkemize getirecek birileri çıkıveriyor ortaya!!!! Şimdi herkes aşı olmalımıyım yok sa aşı olmamalımıyım sorusunu kendi kendine sormaya başladı. Özellikle çocuklar ve yaşlılar domuz gribi aşısı olmalılar mı, ilerde aşının içindeki civa maddesi beyine nasıl bir etki yapar bilinmez ama, siz yine de grip olduğunuzu hissettiğiniz anda hemen bir hekime başvurunuz. Gene de tedbiri elden bırakmamak gerekir.

Hastalık, solunum yolu ile özellikle yakın temas, öksürük ve hapşırmak suretiyle insandan insana bulaşıyor. Özellikle hijyen normal gündelik hayatta çok önemlidir. Kalabalık ortamlardan uzak durarak, düzenli beslenerek, sebze meyve ve bol c vitamini içeren besinler tüketerek vucudunuzu virüslere karşı dirençli hale getirebilirsiniz. Domuz gribi aşısına karşı değilim ama aşı olmak da istemiyorum!!!!! Sevgiler


20.10.09

TEMEL FIKRALARI

Temel otelin birinin odasında kara kara düşünüyor.. 'Ulan' diyor, "Ben aşağıdan içki isterken laz olduğum anlaşılır mı acaba?" Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor. "Bana bir fvisku.. yok böyle anlarlar".. "Bana bir rakı, yok" diyor "böyle de anlarlar". "Bana bir bira.. tamam" diyor "böyle iyi.. anlamazlar". Ve aşağıya iniyor. Masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor: - "Barmen bana bir bira". Barmen Temel'i biraz süzdükten sonra soruyor: - "Birader sen laz mısın?" Temel: "uuuy nasil anladın" diyor: - "Burası resepsiyon bar karşıda.."
------------------------------------------------------------------

Temel ile Dursun iki katlı otobüsle seyahat ediyordu. Üst kattaki Temel bir ara cep telefonunu çıkardı ve alt kattaki Dursun'u aradı: - "Tursun, orada durum nasıl?" - "Hüç... Bizim şoför uyumuş, otobüs öylece gidiyor." Temel: - "O da bir şey mi? Bizim katta hiç şoför yok. Otobüs şoförsüz gidiyor."
-------------------------------------------------------------------------------------------

Temel dahiliyeci olmuş ve buna bir gün kadının biri gelmiş, demiş ki:
-Doktor bey ne yesem onu mıçıyorum. Pasta yiyorum pasta cıkıyor ekmek yiyorum ekmek çıkıyor,demiş. Temel de :
-O zaman mok ye, demiş

--------------------------------------------------------------------------------------------

Aslan oglu aslan

Temel askere ilk gittiği zaman komutanin biri askerlerin hepsini çağirarak benim adim aslan oğlu aslan demiş ve ismimi her geldiğim zaman herkese soracağim demiş ve gitmiş! Ve 1- 2 gün sonra gelmiş ve askerlere adini sormuş ve sira temele geldiği zaman benim ismim ne diye sormuş ve temel bi hayvan oğli hayvan du ama çikartamadim..


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

TEMEL'İN OĞLU

Temel'in oğlu küçük Temel, okula gittiğinde öğretmeni sorar:
Temel, baban nasıl iyi mi?
Küçük Temel:
Öğretmenum, babam dün akşam banyo küvetine girdi, uyudi kaldi oriya...
Öğretmen şaşkın:
Uyudu mu? Desene sular evi bastı, ev mahvoldu...
Küçük Temel sakin:
Yooo öğretmenum öyle olmadi, çünki babam ağzı açuk uyur...

12.9.09

KIYMALI LAZANYA

Lazanya değişik bir bir makarna çeşididir. Ben ilk defa garfield çizgi filminde görmüştüm ve o günden beridir çocuklara yapıyorum çok seviyorlar.

8-10 yaprak lazanya
1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
2 çorba kaşığı margarin
2 çorba kaşığı dolusu un
2 su bardağı süt
350 gram kıyma
2 adet domates
3-4 adet sivribiber
Çeşitli baharat tuz
İsteğe göre salam, sosis te eklenebiliyor.


Ben lazanyayı kipa dan aldım. Kutu içerisinde yaklaşık 30-40 tane var.Fırın tepsisine tam geliyor.

Yapılışı

Lazanyayı isteğe göre haşlayın. Ben haşlamadan yaptım öylede fırında pişiyor. Tereyağı yada margarini küçük bir tencereye alın. Eridikten sonra unu ekleyin. Pembeleşene dek kavurun. Sonra süt ekleyin. Koyulaşmaya başladığında tavayı ateşten alın. Diğer tarafta kıymayı tavaya aktarın. Kavurmaya başlayın. Küçük doğranmış domates ve sivribiberleri ekleyin. Domatesler yumuşadıktan sonra dilediğiniz baharatları ve tuzu ekleyin. Bir fırın kabını yağlayın. Beşamel sosun bir kısmını kaba dökün. Üzerine 2 yaprak lazanyayı koyun. Üzerine tekrar beşamel sostan dökün. Kıymalı harcı yayın. Rendelenmiş kaşar peynirini serpin. Tekrar 2 adet lazanya yaprağını yerleştirin. Bu şekilde 4 veya 5 kat lazanya olacak şekilde bu işlemi tekrarlayın. En üste rendelenmiş kaşar peyniri serpin. Lazanyayı 30-35 dakika 180 derecelik fırında pişirin. Servis yapın. Afiyet olsun

4.9.09

FIKRA GİBİ...

MANSIR BEY!!!

Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlara ait bir anıyı Erzurum Kültür Kurumu İlköğretim Okulu'ndan Mansır Bey anlatıyor... Bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır. Teknik servis elemanı bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan bir iki saat geçer, işyerinden telefon:
- "Kardeşim sizin anlattıgınız kimi yapirem fegat program düzgün çalışmiir." Teknik servis elemanı sorar:
- "Nasıl yapıyorsunuz?"
- "Senin anlattıgın kimi."
- "Hata ne?"
- "Yazdıgım bilgiler kaydetmeme ragmen saklanmiir."
- "İşlem basamaklarını tek tek anlatır mısınız?."
- "Tamam" diyor ve başlıyor, anlatmaya.
- "Programı açirem. Malın adı bölümüne adını, adedi bölümüne adedini, birim fiyatını vb. yazirem. Hepsini yazdıhtan sonra senin anlattıgın kimi kayıt bölümüne basirem. Ekrana bir yazı geliir: Kaydetmek ister misiniz? E / H yazısı çıkir. Ben de diyirem Hee..."

21.7.09

TATİLDE NASIL DİNLENİLİR!!!

Bütün bir yıl boyunca iş ortamından bunalıp kendini çok yorgun hisseden insanlar; bugünlerde vücutlarını dinlendirmek için tatil programı yapıyorlar. Tatilde vücudumuzu nasıl dinlendireceğimizi belki biliyoruz ama planladığımız tatil, yorgun zihnimize de iyi gelecek mi acaba? Tatil dönüşü zinde ve mutlu olabilmek için denize girip, güneşlenmek yeterli mi?

Nasıl bir tatil yapmalı? Yaylaya mı çıkmalı, deniz kenarına mı gitmeli? Tatil aşkları beyni nasıl etkiler? Çoluk çocuk yapılan tatilden, yorgun argın işe dönmemek için ne yapmalı? Yoğun iş temposundan bir anda kopmak doğru mu? Sınav sonrasında gençler, kitaplardan uzak bir tatil mi yapmalı? Beyni besleyen mönüler var mı? Bu dosyada, yıl boyunca yorulanlar için öneriler yer alıyor. "Hafızam zayıfladı, hep başım ağrıyor, beynimin yorulduğunu hissediyorum" diye yakınanlardansanız; bu dosya size ilaç gibi gelecek.

BEYİN İÇİN EN İYİ VİTAMİN:
YÜZMEK ve YÜRÜMEK

Yaz geldi. Kış boyunca yoğun bir tempoda çalışan insanlar, tatil yapıp dinlenmeye hazırlanıyor. Tatilde sadece bedeni değil, zihni de dinlendirmek gereklidir. Tatilde bol bol yüzün ve yürüyün. Denizi ve güneşi vitamin niyetine kullanın. İşi aklınızdan çıkarın! Nasılsa o işi yapan birileri vardır.. Aklınız işte olursa hem yaptığınınız tatilden hiç bir şey anlamazsınız hemde yeteri kadar dinlenemezsiniz.. Bol bol yürüyüş yapın, yüzün ve sevdiğiniz hobilerlerle ilgilenin!!

Deniz ve güneş ikilisi sayesinde salgılanan hormonlar, insana huzur verir. Ayrıca seks dürtüsünü arttırır ve duygusal heyecanı doruk noktasına çıkarır. Böyle bir ortamda zaten iş akla gelmez. Böylece beynimiz, olumsuz düşüncelerden temizlenir.

Dinlenirken kendinizi olumsuz düşüncelerden uzak tutun!! Kafanızdaki sorunlar aklınıza geldiğinde hemen başka bir şey düşünüp o konudan uzaklaşın veya ortam değiştirin..Sorunlar nasılsa bitmez. Bir an için bitti deseniz bile hep sorun yapılacak birşeyler vardır insan oğlunun beyninde. Ama tatile çözemediğiniz sorunları götürmeyin.. Sizi dinlendirmek yerine daha çok yorar.. Bulunduğunuz güzel ortamın tadını çıkarın.. Tüm sevdiklerinizle birlikte güzel bir tatil geçirmeniz dileğiyle!!!!..
İYİ TATİLLER

15.7.09

KORUYUCU MELEK

Dünyaya gelme hazırlıklarının tamamlandığını öğrenen bir bebek, Tanrı'ya sormuş: "Tanrım beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?" Tanrı, doğmak üzere olan bebeğe gülümsemiş. "Tüm meleklerin arasından bir melek de senin için seçtim" demiş. "O seni dünyada bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek, gülümseyecek, acıktığında karnını doyuracak, uykun geldiğinde uyutacak. Sen her anında onun sevgisini duyumsayarak büyüyecek ve mutlu olacaksın." Bebek yine sormuş: " Peki insanlar bana birşey söylediklerinde, ben onları nasıl anlayabileceğim" demiş. "Dillerini bilmiyorum ki... Söylediklerini anlayamam ki..." Tanrı, çaresiz bebeği yine cesaretlendirmiş: " Tüm varlığınla güvenebilirsin meleğine," demiş. "Anlamadığın herşeyi o sana anlatacaktır. O seni, yaşamı pahasına bile hep koruyacaktır." O sırada bir sessizlik olmuş... Dışardan "Dünyanın sesleri" gelmeye başlamış. Çocuk, dünyaya ayak basmak üzere olduğunu anlamış ve çabucacık bir soru daha sormuş Tanrı'ya: "Tanrım galiba dünyaya ayak basmak üzereyim" demiş. " Sormayı unuttum, meleğimin adını... Lütfen hemen söyler misin adını?" Bebek "yola" çıkmadan Tanrı onu son kez cesaretlendirmiş: "Meleğinin adının önemi yok yavrum" demiş. "Sen ona nasıl olsa " anne " diyeceksin."

19.4.09

PİKNİK

Baharın gelmesiyle birlikte güneşi görünce hepimiz bir gün pikniğe gitsek de bir hava alsak diye düşünürüz.Çünkü doğanın canlanmasıyla birlikte insanın içi kıpır kıpır olur.

Altı üstü yarım saatte kendi evinizde hazırlayabileceğiniz, hemen toparlanıp temizlenen tabaklar, açık havada börtü böceğin,hatta kene tehlikesiyle karşı karşıya olmak adına açıkhava güneş eşliğinde insanlar piknik yapma ihtiyacı duyar.
Haddinden fazla ekmek,haddinden fazla çekirdek,yemiş,normalde bir günde asla tüketilemeyecek kadar meyve ve sebze,normalde yine asla tüketemeyeceğin kadar da ne olur ne olmaz yanıma alayım kurabiyeleri,bisküvileri,gofretleri...
Sanki açlıktan ölünecekmiş gibi amann açık havada nasıl olsa herşey yenir düşüncesiyle gereksizde bir çok yiyecek alınır.Halbuki piknik sabahtan akşama kadar yapılır.
Yedek kıyafetler,terlikler,atletler,şapkalar,minderler,kilimler,toplar,bisikletler,örtüler,su bidonları,mangallar.... O mangalda pişirilecek etler,köfteler,patlıcanlar,domatesler,biberler,soğanlar.Sonra tabaklar,çay takımları,demlikler,piknik tüpleri.Bebek varsa onun beşiği,puseti,ekstra çantası.Radyolar,müzikçalarlar,okey takımları,hamaklar.Tüm bunları hazırlamak bile yorar insanı.Tabiki genelde bu malzemeleri kadın hazırlar.Pikniğe gidince kadınları dinlendirmek için erkek mangal işini üzerine alır.
Mangal yakan kişi kesinlikle erkek olur.Neden peki!!. Adettendir tabi ki. Birde Kadınların tek ana yemek yapmadığı yerdir piknik yeri. Ama kadınlar genede boş duramadıklarından pişen et, köftenin yanına salatayı yaparlar.Sofrayı hazırlamak ve toplamak da gene kadının işidir.
Pikniğe gidilen yerde malzemeleri açıp da bir bakarsın ki o kırın bayırın ortasında,ya maşayı,ya tuzu ya da en ama en önemlisi çayı almayı unutmuşsundur.(Ben de çaydanlığı unutmuştum):)
Eyvaaaah ki eyvah...
Dünyanın sonu gelmiş gibi panikler mangal sorumlusu ya da diğer piknikdaşların.
Tüm keyifleri kaçar,üstelik de seni suçlarlar.
Bir de piknik komşuluğu vardır ki pek bir imece usulu. Yandaki aileden kömür istemeler, onlara sabun vermeler, onların maşasını ödünç almalar,birbirlerine çocukların yaşını,cinsiyetini sormalar falan ...
Ama gün ilerleyip de ortalık kalabalıklaşmaya başladıkça,sağın solun önün arkan sobelenemeyecek kadar tıkış tıkış aileler tarafından işgal edilmeye başlandıkça,az önce yardımlaştığın aile bile sana batmaya başlar.

Masa örtüleri vardır ama üzerine gazete de serilir. Masa örtüsü hava olsun diye ve etrafa temiz görünmek için serilir.

Erkeklerde beyaz atlet,şort,eşofman altı falan olmakla beraber,ayaklarda terlik en önemli aksesuarlardır.Terlik yoksa,arkasına basılmış ayakkabı da aynı işi görmektedir.
Piknik tüpünde kocaman çaydanlıkları kaynamaktadır.
Kesinlikle her sohbetlerini,konuşmalarını kavgalarını bile işitebilirsiniz çünkü seslerini etrafa duyurmaktan hiç çekinmezler.

Çocuklar ayrı bir kalabalık olduklarından,onlara ayrı bir yer kiliminde ekmek arası sofrası kurulur.
Erkekler doyunca biraz şekerleme yapar, kadınlar, çocuklar doyunca,hoplaya zıplaya yakartop oynarlar.Ya da istop bu grubun en eğlenceli sporsal aktivitesidir.
-Şu yandakilere de gıcık oldum ha,ha bire veledin topu bizim mangala gelip duruyor,kalkıp kesecem şimdi toplarını.
-Ay şunlarla fazla konuşup durmayın ya,baksanıza herif gözünü dikmiş buraya nasıl baka baka çekirdek çıtlıyor,sanki sinema seyrediyor gibi sözler pikniğin ilginç yanları tabi..

Ama tüm bu yorgunluklara rağmen açık hava da piknik yapmanın güzelliği bir ayrıdır. Doğayla başbaşa olmak şehir gürültüsünden bir gün olsun uzak kalmak gerçekten çok güzel.
Herkese eğlenceli piknikler diliyorum. Doğayla başbaşa kalma isteğinizi hiç bir zaman ertelemeyin.

13.4.09

YAŞAM

Gerçek Bir Yaşam Hikayesi


Anadolu’nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya hava kararmaya başlar. Karanlık iyice çöker köyün üzerine. Evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. Adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir. Evin penceresinden; karanlık bahçeye vuran ışıkta ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. Kadının sevgilisi bahçededir. Tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. Kadın kocasının uyumasından emin olunca, sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer. Ve pencereden aşağıya atlar. Başka bir adam için kadın kocasını terk eder. Koşarlar iki sevgili... Kaçıyorlar. Tarlaları, ovaları aşarlar.

Anadolu’da bir köy nasıl koşmasınlar ki... Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır. Namus belâsı, töre cinayetleri, yoksulluk, cefa, korku. Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler. Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca, soluklanmak için dururlar. Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki: ‘Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor.’ Çıkarıp bakar ki... Ayakkabısının içinde bir tomar para! Kocası her şeyin farkında, biliyor ki gidecek. ‘Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti.’ YABAN ELDE MUHTAÇ OLMASIN DİYE! O yoksul köylü; bütün parasını, başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendisinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu.

O güzel insan, O onurlu davranışı sergileyen, O terk edilen adamı hepiniz tanıyorsunuz... Çünkü O; Bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi, Uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece...

Şimdi sorarım size; Bu memlekete töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır yoksa, Âşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile... KİTAP GİBİ HAYAT YAŞAYAN ADAMLAR MI YAKIŞIR?

Şu zamanda kimse sessiz sedasız gitmek istemez herhalde. Çünkü yaşamak artık hesap devri olduğundan artık herşey açık açık konuşuluyor ve böyle olması da gerekir.

İnsanlar artık düşüncelerini kolayca karşı tarafa söyleyebiliyorlar bu da saygıyı ve sevgiyi 2 kat daha arttırıyor.

TABİ Kİ HİÇ KİMSENİN SESSİZ SEDASIZ GİTMEMESİ DİLEĞİYLE


7.4.09

Çocuğun Duygu ve Düşüncelerini İfadesi

Çocuk küçük yaştan itibaren duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabası içindedir. Çocuk olaylar karşısında duygularını çoğu kez davranış olarak gösterir. Çocuğa duygularını tanıması ve duygu, düşünce, isteklerini doğru şekilde ifade edebilmesinin öğretilmesi, çocuğun sağlıklı gelişimi için çok önemlidir.

Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmesini desteklemek için anne-babanın yapabilecekleri;

  • Çocuğun kendine ait duygu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini kabul etmelidir.

  • Çocuğun olaylar karşısında doğal olarak gelişen duygularını, çocuğun anlamasına, fark etmesine sabırla yardımcı olmalıdır.

  • Çocuğa duygularının (neşe, mutluluk, öfke, korkma vb.) doğal olduğunu, düşünce ve isteklerinin olabileceğini anlatmalıdır.

  • Çocuk anne-babanın davranışlarını örnek aldığı ya da taklit ettiği için, anne-babanın kendi duygu, düşünce ve isteklerini açıkça ifade edebilmesi çok önemlidir. Anne-baba duygu, düşünce ve isteklerini uygun bir dille ifade etmelidir. Böylece çocuk, kendiside duygu, düşünce ve isteklerini rahatça ifade edebilir.

  • Çocuğa duygu, düşünce ve isteklerini anlatabilmesi için gerekli kelime hazinesini kazandırmalıdır.

  • Çocuğa öfke, üzüntü, mutluluk, korku ve kırgınlık gibi temel duyguları günlük konuşmalarında telaffuz etmelidir.

  • Çocuğa duygu ile duygusunu ifade ettiği davranış arasındaki farkı anlatmalıdır.
    Örneğin: arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğa sinirlenmesinin doğal olduğu anlatılmalı, ancak sinirlenmesi sonucunda arkadaşına vuruyorsa, vurmak yerine duygularını kelimelerle anlatmasının doğru olduğu öğretilmelidir.

  • Çocuğu duygu ve düşüncelerini ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.

  • Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade etme çabasına duyarlı olmalıdır.

  • Çocuğa kendini ifade edebilmesi için zaman tanımalıdır.

  • Çocuğun sözünü kesmeden söyleyeceklerini bitene kadar dinlemelidir.

  • Çocuğu dinlerken baş hareketleri, "hı-mm, evet, anlıyorum" gibi ifadeler kullanarak çocuğun anlattıklarını takip ettiğini göstermelidir.

  • Çocuğu dinlerken anne-baba kendisini çocuğun yerine koymalıdır. Çocuğun hissettiklerini hissetmeye, gördüklerini görmeye, çaba sarfetmeli, olaylara çocuğun dünyasından, onun gözüyle bakmaya çalışmalıdır.

  • Çocuğun hissettiklerini, düşüncelerini, onun iç dünyasında yaşadıklarını anlamaya çalışarak, anladıklarını sözcüklerle çocuğa ifade etmelidir.

  • Çocuğun söyledikleri bitince, söylediklerini kısaca tekrar etmelidir.

  • Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerinin paylaşıldığını çocuğa dokunarak, sarılarak ifade etmelidir. (Beden dili).

  • Çocuğun söylediklerini dinlenirken göz teması kurup, bedenini çocuğa yöneltmelidir.

  • Çocuğu dinlerken dikkatini ona yöneltmeli, televizyon seyretme, gazete okuma, telefonla konuşma gibi iletişimi kesici davranışlardan kaçınmalıdır.

  • Evde alınan kararlarda çocuğun düşüncelerini de almalıdır.

  • Çocuğa resimli kitaplar okuyarak, çocuğun resimlerde gördüklerini anlatması için ortam hazırlamalıdır.

  • Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerini arkadaşlarıyla oynayarak, resim yaparak, şarkı söyleyerek, dans ederek ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.

  • Çocuk bir şey istediğinde, çocuğa o şeyi ne kadar çok istediğini anladığını göstermeli, yapılamayacak bir şeyse neden yapılamayacağını çocuğa açıklamalıdır.

  • Çocuk duygu, düşünce ve isteklerini ifade ettiğinde onu takdir etmeli, kutlamalıdır.

  • Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı yargılamamalı, eleştirmemeli, suçlamamalıdır.

  • Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı engellememeli, bastırmaya çalışmamalıdır.

  • Çocuğu daha olumsuz etkileyeceğini düşündüğünden dolayı üzüntü, keder gibi duygulardan uzaklaştırmaya, konu değiştirmeye çalışmamalıdır.

  • Çocuğun duygu, düşünce ve istekleri karşısında sorgulayıcı, öğüt verici yaklaşmamalıdır.

  • Çocuğun duygu ve düşüncelerini red etmemelidir. Korkan bir çocuğa "korkacak ne var?" demek gibi.

Duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmenin çocuğa kazandıracakları;

  • Kendini ifade edebilme becerisi gelişir.

  • Konuşma yeteneği gelişir, kelime hazinesi zenginleşir.

  • Kendini değerli hisseder.

  • Kendine güveni artar.

  • Anlaşıldığını hisseder ve rahatlar.

  • Özgürce düşünme, karar verebilme ve bu kararların sorumluluğunu yüklenme becerisi gelişir.

  • Sorunlarıyla baş etme becerisi geliştirir.

  • Duygu ve düşüncelerini ayırt etmeyi, isimlendirmeyi öğrenir.

  • Olumsuz duygularını, davranışlarına yansıtmaz.

  • Çocukla anne-baba arasındaki ilişki güçlenir

  • Söyledikleri dinlenen, anlaşıldığını hisseden çocuk, kendisi de anne-babasını dinler ve anlamaya çaba gösterir.

  • Çocuğun diğer insanların da duygu ve düşüncelerini anlayabilme yeteneği gelişir.

23.3.09

fıstıklı, galeta unlu kurabiye

P.D.Ç.S.E. 39' a ev sahipliği yapan sevgili http://pastakur.blogspot.com arkadaşıma daveti için teşekkür ediyor ve fıstıklı kurabiyelerimi yolluyorum. Kolay gelsin..















Malzemeler:

1 Pk (oda sıcaklığında margarin)
1 su bardağı şeker
1 yumurta
1 çay bardağı yoğurt

1 Pk. kabartma tozu
1 portakal kabuğu rendesi
1 çay bardağı şam fıstığı
1 Çay bardağı galeta unu

Yeteri kadar un,,

Hazırlanışı:

- Portakal kabuklarını rendenin ince tarafıyla rendelip şekerle birlikte iyice yoğurulur.
Bu karışıma margarini ilave edip iyice karıştırılır. Yumurta, yoğut, kabartma tozu eklenir.
Yavaş yavaş un eklenerek yoğurulur. Kulak memesi yumşaklığında oluncaya kadar unu ekleyip yoğurmaya devam edilir. En son şam fıstıkları kabukları soyulup bölünerek eklenir. Ceviz büyüklüğünde parçalar alıp yağlanmış tepsiye dizilir. Hamurların üzerini kapatacak şekilde galeta unu da eklenir. Önceden ısıtılmış 180 derecede fırında pişirilir. Üstleri kızarıncaya kadar pişirilir. :))
Afiyet olsun.

16.2.09

ÖDÜL




Sevgili http://sadiyedemir.blogcu.com/ ve http://kezibanyenge.blogcu.com/ arkadaşım bu ödüle beni layık görmüşler. Kendilerine çok teşekkür etmek istiyorum.Teşekkürler …

Ödülün gönderilmesiyle ilgili 3 kural:

1-Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek

2-Bu ödülü verdiğin 7 blog sahibinin linkini vermek

3- Seçilen blog yazarını durumdan haberdar etmek.

İsmini yazmak istediğim o kadar blogcu arkadaşım var ki ama malesef 7 isimle sınırlandırılmış.İsmini vermediğim arkadaşlardan çok özür diliyorum.Bana göre bu ödülü bütün arkadaşlarım hak ediyor.



http://ikizlerinannesi-ikizlerinannesi.blogspot.com/
http://nctanes.blogspot.com/
http://mineakbas.blogcu.com/
http://sevgipatikam.blogcu.com/
http://sercanla.blogcu.com
http://www.sukruyilmaz.net/blog/
http://www.didoli82.blogcu.com/

TÜM ARKADAŞLARIMA KOCAMAN SEVGİLERR!!!!

13.1.09

KARGA HİKAYESİ

KISSADAN HİSSE!!!

Seksenine merdiven dayamis yasli baba ile onu ziyarete gelen 45 yasinda ve saygin bir isi olan- oglu salonda oturuyorlardi .

Hal-hatirdan, coluk-cocuktan, havadan-sudan sahbet ettikten sonra oglu susmus, ayrilmanin sinyalini vermisti.

O anda uzerinde oturduklari sedirin yanindaki pencerenin pervazina bir karga kondu. Yasli baba kargaya gulumserek biraz baktiktan sonra ogluna sordu: 'Bu ne oglum?'

Oglu saskin, cevapladi: 'o bir karga baba.'

Yasli baba kargaya biraz daha baktiktan sonra yine sordu: 'Bu ne oglum?'

Oglu daha da saskin, yine cevapladi: 'Baba, o bir karga'

Karga hala pervazda, komik hareketlerle basini saga sola ceviriyor, basini yan yatiriyor, havaya bakiyor, sonra basini yine onlara ceviriyordu. Yasli baba ucuncu defa sordu: 'Bu ne?'

Oglunun saskinligi sabirsizliga donmustu: 'O bir karga baba, uc oldu soruyorsun. Beni isitmiyor musun?'

Yasli baba dorduncu defa da sorunca oglunun sabri tasti ve sesini yukseltti: 'Baba bunu neden yapiyorsun? Tam dort defadir onun ne oldugunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hala sormaya devam ediyorsun. Sabrimi mi deniyorsun?'

Babasi -yuzunde hala bir gulumseme- yerinden kalkti, iceri odaya gitti ve elinde bir defterle dondu. Bu bir hatira defteriydi. Oturdu, sayfalarini karistirdi ve aradigini buldu. Sevgiyle gulumseye devam ederek sayfasi acik bir vaziyette defteri ogluna uzatti ve o sayfayi okumasini soyledi.

'Bugun 3 yasindaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanibasimizdaki pencerenin pervazina bir karga kondu. Oglum tam 23 defa onun ne oldugunu sordu. 23 sorusunda da ona sevgiyle sarilarak, onun bir karga oldugunu soyledim. Rahatsiz olmak mi? Hayir! Onun sorusunu masumca tekrar edisi icimi sevgiyle doldurdu.'

EĞLENCE